Terk etmedi vicdan beni

Rahatsızım.

Murat Sabuncu’dan Turhan Günay’a, Musa Kart’tan Kadri Gürsel’e kadar gazeteci olarak bilip tanıdığım meslektaşlarımın hapiste olmasından rahatsızım.

Cumhuriyet gazetesinden Sözcü gazetesine kadar medyanın baskı altında olmasından rahatsızım.

Yargı kararı olmadan gazetecilerin, akademisyenlerin, siyasetçilerin, kısacası her meslekten kişilerin şucu bucu diye suçlanmasından rahatsızım.

İnsanların yazdıkları ya da dillendirdikleri fikirleri nedeniyle hapiste olmasından rahatsızım.

Kimilerinin kendilerini yargı yerine koymasından rahatsızım.

Şucu bucu diye suçlanarak hapse atılanların, çok uzun süre mahkeme önüne çıkartılmamasından rahatsızım.

Barışçıl yürüyüşlerin bile şucuların bucuların yürüyüşü diye suçlanmasından rahatsızım.

Görülmekte olan davalarda at izinin it izine karışmasından rahatsızım.

Arkası olana, dayısı olana, parası olana ayrıcalıklı davranılmasından rahatsızım.

Başta belediyeler olmak üzere, yolsuzluk, rüşvet söylentilerinin ayyuka çıkmasından rahatsızım.

Harun gibi gelenlerin Karun gibi olmasından rahatsızım.

İsrafta, gösterişte sınır tanımayan ABDestli kapitalistlerden, Süslümanlardan rahatsızım.

Bu ve benzeri rahatsızlıklarımı yazılarıma da yansıtıyorum.

Bu nedenle yazdığım gazetenin dahil olduğu yayın grubunun yönetimine rahatsızlık veriyorum.
Ama ben buyum.

Ve de hep buydum.

Hiçbir zaman başkaları acı çekerken “Bana ne” demedim.

Hiçbir dönemde “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demedim.

Hayatım boyunca acı çekenlerin yanındaydım.

Hayatım boyunca mazlum kim olursa olsun onun yanındaydım; zalim kim olursa olsun onun karşısındaydım.

Bu yüzden acı çektirenlerin tepkisini çektim.

Onlar tarafından hapsedildim.

Onlar tarafından ağır işkencelerden geçirildi zaten yaralı olan bedenim.

Bunlar yetmezmiş gibi, hapisten çıktıktan sonra da çok uzun süreler işsiz bıraktırılmak gibi bedeller de ödedim.

Hep zalimlerin karşısında, mazlumların yanında olduğum için çok ağır bedeller ödedim.

Ama bir an için bile zalimlerden aman dilemedim.

Aksine onların üstüne üstüne gittim.

Onun içindir ki bu ülkede darbeci zalimlerin tanklarının karşısına ilk dikilen kişi benim.

Onun içindir ki bu ülkede hukuksuz yargılamalara, yargısız infazlara, insanları insanlığından çıkartan zalim uygulamalara karşı ilk insan hakları kampanyasını başlatan benim.

Onun içindir ki yazdığım “Susma, sustukça sıra sana gelecek” gibi cümlelerle, insanları başkalarına yapılan zulümlere karşı suskun kalmamaya çağıran benim.

Onun içindir ki yazdığım “Susma haykır, zulme hayır”, “Zulme karşı direneceğiz; yılgınlık yok, direniş var” gibi cümlelerle, insanları zalimlere karşı direnmeye çağıran benim.

Zalimlerle çarpışa çarpışa bugünlere geldim.

Darbe dönemleri başta olmak üzere her dönemde ben böyleydim.

Zalim kim olursa olsun onun karşısında, mazlum kim olursa olsun onun yanında olan biriydim.

Bu yaşımdan sonra değişecek değilim.

Benim önemsediğim, kulak verdiğim tek ses vicdanımın sesi.

Uzun bir vicdan yürüyüşü benimkisi.

Bu yürüyüşte hiç terk etmedi vicdan beni.

Ben de vicdanımı terk edemem.

Vicdansızca yazıp çizemem.

Birilerinin hatırı için birilerine sövemem.

Evet, Lütfü Oflaz rahatsız!

Yönetim de Lütfü Oflaz’dan rahatsız!

Nitekim benden duydukları rahatsızlık had safhaya varmış olmalı ki, bundan önceki “Terk etmedi vicdan beni” başlıklı yazım yayınlanmadı.

Dahası, bugüne kadar yazdığım muhalif yazıların bana duyulan saygının gereği olarak yayınlandığı, ama böylesine muhalif yazılar yazmaya devam ettiğim sürece yazılarımın yayınlanmayacağı uyarısı da yapıldı.

Öyleyse artık veda zamanı.

Beni okuyup izleyenler, helal edin haklarınızı.

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.