Yüreğimden yüreğine bir gemi kalkar sessizce…
Direğinde isyan bayrağı çekili yelkenli gemim.
Denizde seyredercesine seyrederim gözlerinde.
Fırtınalarla sarsılır, dalgalarla savrulurum.
Batar çıkar, boğulur gibi olurum.
Derken demirler gemim yüreğine.
Koy olur adeta koynun.
Ne yaralılığım kalır, ne yorgunluğum.
Aşkın, devrimin, emeğin, özgürlüğün düşmanlarına karşı ömrü savaşmakla geçmiş yorgun bedenim nasıl da dinçleşir birden.
Ve nasıl da şairleşirim.
“Mevsim bahar, yüreğimde aşka da, devrime de yer var.”
O anda gözlerim gözlerinin derinliğinde batmıştır.
Derin yaralarım iyileşmeye başlamıştır.
Derin devletin açtığı derin yaraların ilacı olmuştur derin aşk.
Derin aşktır zaten bizi hayatta ve ayakta tutan.
Kaç pusuya düşmemize, kaç kurşuna hedef olmamıza, kaç işkenceden geçmemize rağmen hayatta ve ayakta kaldıysak nedeni budur.
Onun için derin devlet de, ölüm uluyan katiller de hiç boşuna uğraşmasınlar, yok edemezler bizi.
Bizi hapse atarlar, işkencelerden geçirirler, kurşunlarlar, hayat hakkı tanımayıp boğmaya kalkışırlar, ama yok edemezler.
Ne derin devletle savaşmaktan vazgeçeriz, ne hayatla sevişmekten.
Hayata, insana, devrime, özgürlüğe derin bir aşkla bağlı olanları kim yok edebilir, kim yenebilir ki?
Hadi gemilerinizin direklerine çekin isyan bayraklarını.
Korksun hayatın, özgürlüğün, devrimin, aşkın düşmanları.
Yılgınlık yok, direniş var!