Ruhlardan gözlere yükselen hüznü izle!
Hüzün ki bakışlarımızın damgasıdır.
Gözlerimiz de yaralı ruhumuzun aynası.
İşte bu yüzden biz yaralı insanlar tanınırız gözlerimizden…
Gözlerimizdeki hüzün ortaktır.
Gözlerime bak, ne olduğumu anla!
Yaralı insanlardır beni yaralı insan yapan…
Çünkü yaralı insanlara baktıkça kendimi görürüm.
Ve de yanık yanık hüzün mısraları döktürürüm.
Örneğin ne kadar da hüzünlendirir beni, toplum için savaşırken toplum tarafından yalnız bırakılanlar.
Bilirim, doğduğu anda ana babası tarafından terkedilenler gibi yaralanır insan.
Ya da en çok ihtiyaç duyduğu anda ailesi, sevdiği tarafından bir yudum sevgiye, ilgiye hasret bırakılanlar gibi.
Yaşadığın denizin suyu ansızın çekildiği için, karaya vurmuş balık misali olursun.
Korunmasız, çaresiz…
Sanki bir hançerin sızısını sırtında hissedersin.
Sanki kızgın bir demir dağlar yüreğini.
Sanki peş peşe kurşun yemişçesine sendelersin.
Kimsenin hissetmediği bir depremdir seni yıkan.
Kimseyi yakmayan bir yangın kavurur seni.
Kimseyi alıp götürmeyen bir sel tarafından alıp götürülürsün.
“Giden ağam, gelen paşam” diyerek askeri diktatörleri alkışlayanları görürsün, yaralanırsın.
“Giden paşam, gelen ağam” diyerek sivil diktatörleri alkışlayanları görürsün, yaralanırsın.
Yaralamaz bu kadar seni, işkencecilerin bedenini yaralaması…
Yaralamaz bu kadar seni, polis kurşunlarının bedeninde iz bırakması…
Çünkü en çok koyandır insana, sevdiğince yaralanması.
Ama herhalde toplum yaralaya yaralaya öğrenecektir yaralamamayı bizi.
Bizim yenile yenile yenmeyi öğreneceğimiz gibi.
Bir gün ne toplum yaralayacak bizi, ne biz yenileceğiz.
İşte o zaman ruhlardan gözlere yükselen sevinci izle!