Bu hastalığa yakalanmaya gör, başlarsın insanları rakam olarak görmeye!
İnsanımızı tehdit eden asıl hastalık da işte budur.
Deli dana tehdidi bunun yanında hafif kalır.
Genellikle bu hastalığa polisler, generaller, patronlar, politikacılar, medyacılar yakalanırlar.
Örneğin bir polis şefi “25’ini daha geberttik” ya da bir general “125’ini daha öldürdük” diye konuşmaya başladı mı, bilin ki bu hastalığa yakalanmıştır.
Hastalığın ileri aşamasında bunlara bir operasyonun, bir çatışmanın sonucunu sorduğunuzda, örneğin “75-25” diye yanıt vereceklerdir size.
Sanki bir basketbol maçının sonucunu söyler gibi.
Zaten karşı taraftan ölen 75 de, bu taraftan ölen 25 de gözlerinde birer rakamdır sadece.
Bu hastalığa yakalanan patronlar da böyle değil midir?
Bir patron örneğin “575’ini attık” diye konuşmaya başladı mı, bilin ki o da bu hastalığa yakalanmıştır.
O da artık insanları rakam olarak görüyordur.
Öyle gördükleri için ne polisler, ne generaller öldürdükleri ve ne de patronlar işten attıkları karşısında hiçbir şey hissetmezler.
Adeta hesap makinelerindeki tuşa basıp bir rakamı yok ediyor gibidirler.
Hissetmezler öldürdükleri her rakamın umutları, sevdaları, bekleyenleri olduğunu…
Düşünmezler işten attıkları her rakamın bakmak zorunda olduğu ailesi, okuttuğu çocukları olduğunu…
Bugüne dek çatışmalarda ölen onbinlere karşı da hissizdirler, işten atılan yüzbinlere karşı da…
Onlar öyledir de medya yorumcuları, köşe yazarları farklı mıdır?
İşbaşındaki politikacılara örneğin “100 binini at dışarı” diye tempo tutan onlar değil midir?
“At dışarı” temposuyla işten atılmasını istedikleri devletin memur ve işçileridir.
Sadece rakam olarak gördükleri için, 100 bin kişiyi işten attırarak 100 bin aileyi sefaletin kucağına attırmanın suçluluğunu hissetmezler bile.
Kalplerinde vicdan yerine cüzdan taşıyanlar bunu nasıl hissetsinler ki?
Nasıl hissetsinler ki rakamların da ruhu olduğunu?
Ancak onlar hissetmese de rakamların ruhu vardır.
Ruhsuz olan rakamlar değildir; rakamları ruhsuz gibi görenlerdir!