Zalim kim olursa olsun ona karşı ol; mazlum kim olursa olsun ondan yana ol cümlesini gençlik yıllarımda yazdım.
Ama sadece yazmakla da kalmadım.
Her dönemde zalimlerin zulümlerine yalnızca kalemimle değil eylemlerimle de karşı çıktım.
Zalime, zulme karşı isyan bayrağı açtım.
O nedenle Cumhuriyet gazetesinden Vakit gazetesine kadar, Emek dergisi gibi radikal sol örgütlerin dergilerinden Salih Mirzabeyoğlu’nun Baran dergisi gibi radikal İslamcı dergilere kadar, siyasi görüşleri birbirlerine zıt olan kesimlerin yayın organlarında “Her zulüm döneminin direnişçisi” olarak tanımlandım.
Ve o nedenle geçtiğimiz 12 Eylül 2020 günü çıkan Vicdan ve İsyan adlı yeni kitabımı tanıtan yayın organlarında şöyle tanıtıldım:
Lütfü Oflaz vicdandır, isyandır… Lütfü Oflaz, 12 Eylül darbecilerinin zulümlerine isyan edip ülkemizdeki ilk insan hakları kampanyasını başlatandır… 28 Şubat darbecilerinin zulümlerine isyanın sembolü olan el ele yürüyüşünün mimarıdır… Gezi isyanı döneminde kitleselleşen Yeryüzü Sofraları’nın isim babasıdır… ‘Zalim kim olursa olsun ona karşı ol, mazlum kim olursa olsun ondan yana ol’, ‘Susma, sustukça sıra sana gelecek’ gibi efsaneleşmiş vicdan ve isyan cümlelerinin yazarıdır… Lütfü Oflaz, vicdan adamı, isyan adamıdır…
Evet, yayın organlarında özetle böyle tanıtıldım.
Bu yaptıklarım nedeniyle zindana atılmak, işkenceden geçirilmek, linç edilmek gibi her türlü zulme uğradım.
Ama bütün bunlara rağmen zalimlere karşı hiç geri adım atmadım.
Zalimlere hiç teslim olmadım.
Darbeci generallerin astığı astık kestiği kestik 12 Eylül darbesi döneminde zulümlere isyan eden ilk yazıyı ben yazdım.
Bu yazıyı yazdığım gazete kapatıldı; ben de zindana atıldım.
Zindandan çıkınca da kelleyi koltuğa alarak darbecilerin hükümetinin Adalet Bakanlığı’nı basıp, orada zulümlere isyanımı dile getirmek gibi dünya çapında ses getiren bir eylem yaptım.
28 Şubat darbesi döneminde solcu gençliğin en çok okuduğu yayın organı olan LeMan dergisinde yazmaktaydım.
Solcu bir yayın organında yazdığım halde bana ne başörtülülerin üniversitelere alınmamasından, bana ne başörtülü annelerin teğmen olmuş oğlunun mezuniyet törenine alınmamasından, bana ne dindarlara yapılan zulümlerden demedim.
Vicdanımı dinledim.
Bu zulme isyan ettim.
LeMan dergisinde bu zulme isyanımı dile getiren bir yazı yazdım.
“Zulme karşı direneceğiz” diye başlıyordu yazım.
“Yılgınlık yok direniş var” diye bitiyordu yazım.
Bu yazım solcu gençleri dindar gençlerle, dindar insanlarla birlikte zulme karşı el ele yürümeye çağırıyordu.
İşte bu yazım 28 Şubat döneminde solcu gençler ile dindar gençlerin zulme karşı birlikte el ele yürüdüğü o ünlü el ele yürüyüşünün başlatıcısı oldu.
“Zulme karşı direneceğiz; yılgınlık yok direniş var” cümlelerim 28 Şubat döneminde kitlelerin haykırdığı slogan oldu.
Gördüğünüz gibi zulme uğrayanların kimliğine bakmadım.
Zulme uğrayanlar sağcı mı solcu mu, dindar mı dinsiz mi, Sünni mi Alevi mi, Türk mü Kürt mü gibi ayrımlar yapmadım.
Hiçbir ayrım yapmadan zulme uğrayanların hep yanında yer aldım.
Zalimlik yapanların da kimliğine bakmadım.
Hiçbir ayrım yapmadan zalimlik yapanların hep karşısında yer aldım.
Zulümlere karşı hep vicdanımı dinledim.
Zalimlere hep isyan ettim.
Vicdan ve isyan benim vazgeçilmezimdir; olmazsa olmazımdır.
Böyle biri olarak sağcı ya da solcu, dindar ya da dinsiz, kısacası her görüşteki, her kimlikteki insanlara çağrımdır.
Vicdan ve isyan herkesin vazgeçilmezi olmalıdır.
Zulmün de zalimin de hükümdarlığı ancak vicdan ve isyan herkesin vazgeçilmezi olursa sonlandırılır.
Öyleyse zulme uğrayan kim olursa olsun, isterse düşmanın olsun, ona karşı vicdanlı ol, insaf et.
Zalimlik yapan kim olursa olsun, isterse baban olsun, ona isyan et.
Vicdanlı ol, isyan et ki zulmün de zalimin de hükümdarlığını yok et!