Kalemler süngümüz, kitaplar miğferimiz, kütüphaneler kışlamız, okuyanlar askerimiz!
Diye başlamalı İstikbal Marşı!
İstiklâl Savaşı da, eski savaşlar da “Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, camiler kışlamız, müminler askerimiz” diyerek kazanılmış olabilir.
Ancak İstikbal Savaşı böyle kazanılamaz.
Çünkü İstikbal Savaşı’nı kazanacak olan bilgi ordusu…
Süngüsü kalemler, miğferi kitaplar, kışlası kütüphaneler, askeri okuyanlar olan bilgi ordusu…
O orduyu yaratacak olan da bilgi toplumu…
Peki bilgi toplumu olabildik, bilgi ordusu kurabildik mi?
“Paran varsa eğitim var” derseniz bunu gerçekleştirebilir misiniz?
Yoksulun eğitimden yoksun olduğu bir ülkede bunun gerçekleşmesi mümkün mü?
Üstelik bu ülkede hâlâ “camiler kışlamız” anlayışı hüküm sürmekteyse…
En çok oy alan parti de, en büyük kentlerin başındakiler de “camiler kışlamız” anlayışını dillendirmekteyse…
Bu anlayışı Alparslan dokuz tane yüzyıl önce dillendirmiş; Ziya Gökalp dokuz tane on yıl önce şiirleştirmiş.
Aradan dokuz tane yüzyıl geçmiş, ama hâlâ ortaçağdan bilgi çağına geçilememiş.
Geçilse “camiler kışlamız” anlayışının yerini “kütüphaneler kışlamız” anlayışı alır.
Çünkü bilgi ordusunun kışlaları kütüphanelerdir.
“Herkese kütüphane”, “herkese üniversite” denilmezse nasıl kurulur bilgi ordusu?
Günün beş vakti ibadethaneye gidilir de, yılın bir vakti bile kütüphaneye gidilmezse nasıl olunur bilgi toplumu?
Unutmayalım ki haftanın bir günü ibadethaneye, haftanın her günü kütüphaneye giden toplumlar gidiyor uzaya…
Ve süngü ordusu değil, bilgi ordusu kazanıyor İstikbal Savaşı’nı!