Ben bir nükteer santralim!
Nükteer enerji üretirim!
Adı üstünde nükteer santral nükte, neşe üretir; nükleer santral ise ölüm üretir.
Bu nedenle “nükteer santrale evet, nükleer santrale hayır!” derim!
Peki Avrupa Birliği’ne girmeye ne derim?
Avrupa Birliği’nden bize ne, Gençlerbirliği yeter bize demem!
Avrupa Birliği’nin açılan kapısından içeri girelim; ama sürünerek değil, yürüyerek!
Görünen o ki Avrupa Birliği’ne gireceğiz; ama yürüyerek değil, sürünerek!
Elbette Avrupa Birliği’ne girmek önemli; ama Batının çöplüğü olmamak çok daha önemli.
Batının nükleer atıklarının, kimyasal atıklarının çöplüğü olmamak çok daha önemli.
Yoksa biz çöplük, onlar horoz!
Nitekim Batılılar nükleer santral yapımını durdururken, var olanları da peş peşe kapatırken, bizi nükleer santral yapmaya zorluyorlar!
İnsanımızı da, çevremizi de zehirleyecek her türlü yatırımı bizim ülkemize kaydırmak istiyorlar.
Onlar ihtiyaçları olan şeyleri ülkemizde üretecekler; bu arada biz de, çevremiz de zehirleneceğiz.
Herhalde “kadehinde zehir olsa, ben içerim bana getir” diyecek kadar Batıya aşık değiliz!
Ne var ki biz bu derecede Batıya aşık olmasak da, yöneticilerimiz paraya aşık.
İşte eski Dünya Enerji Konseyi üyesi Ünal Erdoğan’ın yaptığı açıklamaya göre, ülkemizde yapılacak her nükleer santralin peşin rüşveti 5 milyar dolar.
Ne diyelim, Allah yöneticilerimizin tuttuğunu siyanürlü altın etmesin!
Allah yöneticilerimizin tuttuğunu dolar etsin!
Yöneticilerimizin yakın çevresi daha da semiz hale gelsin!
Zaten onlar için de önemli olan temiz çevre değil, semiz çevre!