Kudurmuş rüzgarlara karşı oynadım maçlarımı.
Azgın dalgalara karşı yüzdüm.
Bir dudağı gökte bir dudağı yerde devlere karşı verdim savaşlarımı.
Savaştım güçlünün değil haklının kazanması için.
Uğraştım düzenin çarkını tersine döndürmek için.
Herkes benim yaptığımı yapmadı.
Ben de herkesin yaptığını yapmadım.
Sürüden biri olmadım.
Sürüyle de kavga ettim, çobanlarla kavga ettiğim kadar.
Çobanları kızdırdığım kadar, sürüyü de kızdırdım.
Sordum hep kendime, “Sürüden biri olacaksam, aydın olmanın ne anlamı var?”
Okumuşlar bu soruyu kendilerine sormadılar.
Zalim çobanlarına başkaldırmadılar.
Melediler sadece “Bana dokunmayan çoban bin yaşasın” diye!
Çobanların vurduğuna bir tos da onlar vurdular.
Onların hepsi okumuş koyunlar!
“Bana dokunmayan çoban bin yaşasın” diye meleyip sürüden biri olan aydınlar, aslında okumuş koyunlar!
Onları güttükleri gibi güdemez beni çobanlar!
Çalarsa çalsın benim için tehlikeli çanlar.
Verilirse verilsin hakkımda ölümlü fermanlar.
Ben yine de yapılamayanı yapacağım.
Söyleyeceğim herkesin terk ettiği türküleri.
Seslendireceğim herkesin terk ettiği idealleri.
Son nefesime kadar susturamayacak beni ne çobanlar ne de çoban köpekleri!