Kayahan Uygur / Güneş gazetesi
Türk medyasında vicdanın sembol ismi olarak kendinden söz ettiren Lütfü Oflaz, Star Gazetesi’ndeki yazılarının her birinde önemli etik sorunlara değiniyor. Ama insanlarımızın çoğu gündelik siyasal konularla meşgul oldukları için Oflaz’ın işaret ettiği noktalara pek fazla önem vermiyorlar.
Mahalleler var mı?
Türkiye’de cevabı aranan sorulardan biri ülkemizde siyasal görüşlere ya da hayat tarzlarına göre değişik mahalleler olup olmadığıdır. Lütfü Oflaz, kendine özgü üslubuyla “muhafazakâr mahalle, laik mahalle, şucu bucu mahalle deyip racon kesmeye çalışanlara” karşı şöyle diyor: “Ben vicdanımdan başka mahalle tanımadım, tanımam!”
Aslına bakarsanız Türkiye hiçbir zaman değişik mahallelere bölünmemişti, aynı ailede değişik hayat tarzı içindeki insanlar mevcut olduğu gibi, tamamen zıt siyasal görüşlere sahip eşler bile bulunmaktaydı, herkes bir aradaydı. Ama son dönemde FETÖ etkisiyle toplumda siyasal kamplaşmalar derinleşmiş gibidir.
Mahallede sinsiler var
Kısa bir süre önce başlayan referandum kampanyasında da hiç kimse birbirini “Evet” ya da “Hayır” fikrini savunduğu için karalamadı. Yalnız bazıları var ki kamuoyunda tanınan kişiler oldukları halde fikirlerini özenle gizlemeyi tercih ediyorlar ve tepki yaratan da bu.
Örneğin 20 yıldır köşe yazarı olan biri ya da tanınmış bir profesör “Ben hâlâ kararsızım” derken pek inandırıcı olmuyor. Lütfü Oflaz, bu gibi insanlara gizli Hayır’cılar diyor ve devam ediyor: “Olduğu gibi görünmeyenlerden, göründüğü gibi olmayanlardan hep nefret etmişimdir. FETÖ’cüler gizli kapaklı işlerin, sinsiliğin, olduğu gibi görünüp göründüğü gibi olmamanın başta gelen örneğidir. Benim nazarımda gizli Hayır’cılar da FETÖ’cülere benzemektedir! Benim için gizli Hayır’cılık FETÖ’cülük demektir!”
Önce vicdan
Lütfü Oflaz, FETÖ tehlikesine karşı insanları en erken uyaran yazarlarımızdan biridir. Oflaz, 2011 yılında “5 yıldızlı otellerdeki iftar sofralarına” karşı çıkıp “Yeryüzü Sofraları” kavramını geliştirerek din istismarıyla palazlanmış yeni sömürücü sınıfı açığa çıkarmıştır. Daha da gerilere gittiğimizde 2000 yılında farklı görüşlerden çok sayıda okuru olan bir yazar görürüz. Tabii bunun nedeni “Susma, sustukça sıra sana gelecek” düsturunun mucidi Oflaz’ın 1980’li ve 90’lı yıllarda verdiği sağduyulu mücadeleydi.
Bunları Lütfü Oflaz’ın “mahalleler”, “kamplar” konusundaki görüşlerini özellikle beğendiğim için hatırlatıyorum. Oflaz, “Yazarlık yaşamım boyunca mahallelere, kamplara bölünmeye hep karşı çıktım … Gazetelerde köşe yazmaya henüz yeni başlamıştım… O günlerde kamplaşmaya karşı çıkan, bunun ülkenin hayrına olmadığını savunan, kamplaşmacıları uyaran bir yazı yazdım. Bu yazım üzerine gazetenin yayın yönetmeninden Ama bu yazı yanlış anlaşılır; bizim kampa zarar verir şeklinde bir tepki aldım. Kanı kaynayan bir delikanlıydım; çok gençtim. Gençliğin verdiği ataklıkla birden sinirlendim. Ne kampı ulan! Ben vicdanımdan başka kamp tanımam şeklinde bir karşılık verdim.” diyor. Oflaz bu satırlardaki ruhu ve duruşuyla medyanın hâlâ en genç yazarı olduğunu gösteriyor.
Bir başka örnek
Yeri gelmişken bu mahalle meselesi üzerinde ısrarla duranlardan birinin de yine aynı gazete yazarlarından Ahmet Taşgetiren olduğunu anımsatayım. Son günlerde sık sık “mahalle savaşlarından” söz eden bu yazar kapatılmış olan Bugün ve Samanyolu’nun temel taşlarındandı. Dolayısıyla Taşgetiren “bizim mahalle” dediğinde Star Gazetesi okurlarının bir kısmı muhafazakâr medyayı düşünseler de onu eskiden tanıyanlar daha çok o malum medyayı anlıyorlar.
FETÖ’nün medya mahallesi öyle bir yerdi ki başlıca işlevi toplumu parçalara bölmek, devletle milleti karşı karşıya getirmekti. O medyadaki çizgi karşıt mahalleler olmadan sürdürülemezdi, yazarlarının çoğu milli ve yerli değerlere sahip olmadılar ve muhafazakâr da değillerdi.
Fransız Mahallesi
Medya mahalleleri bir yana Taşgetiren, sanki “Türkiye mahallesinden” de pek memnun değil. 15 Temmuz’dan iki ay sonra, 20 Eylül 2016 tarihinde ünlü Fransız Le Monde gazetesinde “Türkiye’de baskı yoğunlaşıyor” başlıklı bir yazı görüyoruz. Bu yazıda ülkesini Batı’ya şikâyet eden bir dizi yazarın arasında Taşgetiren’in de adı geçiyor ve aynen şöyle deniliyor:
“Aşırılıkta sınır yoktur. Hükümet yanlısı Star Gazetesi’nin köşe yazarı Ahmet Taşgetiren konuyla ilgili bir makaleler serisi yayınlamıştır. (1, 4, 6 Eylül tarihlerinde) Bu makalelerde keyfi tutuklamalardan ve aynı zamanda idare ve adli mekanizmalardaki sorumluların ‘Gülencilere karşı mücadelelerde yeterince etkili görünmemekten korkmaları’ nedeniyle oluşan pis ve zehirli atmosferden şikâyetçi olunmuştur.“
Tabii Türkiye’ye yönelik bu eleştiri en azından üslup olarak biraz sert kaçmış. Yazarın sık sık FETÖ için kullandığı “ibadet, ticaret, ihanet üçgeninin” neresinde yer alır bu durum? Neyse, Taşgetiren sayesinde mahallesindeki atmosferin Fransızların çok sevdikleri ifadeyle “pis ve zehirli” olduğunu da öğreniyoruz. Pis ve zehirli, ama yine de bu mahallede.
Vicdan mahallesi
Son bir not: Vicdanlı yazar Lütfü Oflaz’ın mahalleyle ilgili görüşüne şunu da eklemek istiyorum: Ülkemizde gerçekten mahalleler var: Vicdanlı insanların vicdan mahallesi ve diğerlerinin mahallesi. Maalesef bu mahalleler ayrı ayrı değil, iç içe geçmiş. Vicdanlılar mahallesinde herkese yer var.